Ukrayna, son dönemde artış gösteren kadın cinayetleriyle bir kez daha sarsıldı. Genç bir kadının hayatına son veren bu üzücü olay, toplumun gözlerini kadınlara yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine çevirdi. Ukrayna’nın başkenti Kiev’de yaşanan bu korkunç cinayet, birçok kesimden tepki topladı. Hanna adlı genç kadın, henüz hayatının baharında, eşi tarafından canice katledildi. Bu olay, özellikle kadın hakları savunucuları ve aktivistler arasında büyük bir infiale yol açtı. Peki, Hanna’nın ölümü neden bu kadar büyük bir yankı uyandırdı?
Hanna'nın cinayeti, 25 Ekim 2023 günü Kiev'in sakin bir mahallesinde gerçekleşti. Eşi, Hanna ile iltisaklı tartışmaları bir kenara iterek, akıl almaz bir şiddet eylemine başvurdu. Olay yerine intikal eden polis ekipleri, acı bir manzarayla karşılaştı; genç kadın, ağır yaralanmış halde bulundu ve maalesef hastaneye yetiştirilemedi. Bu durum, toplumda kadın cinayetlerine dair var olan korkunç realitenin ne denli ciddi bir biçimde sürdüğünü gözler önüne serdi. Kadın cinayetleri, Türkiye'de olduğu gibi Ukrayna'da da artış gösteriyor. Birçok kadın, yaşamlarını tehdit eden şiddet dolu ilişkilere mahkûm kalmakta ve bu durum, kadın hakları savunucularını endişelendiren bir sorun haline gelmektedir. Ukrayna’nın kadın cinayetleriyle ilgili istatistikleri, her geçen gün daha da ürkütücü bir hal alıyor. 2022 yılında, Ukrayna'da sadece son üç için 300 kadın cinayeti işlendiği rapor edilmişti. Hanna’nın ölümü ise, bu korkunç tabloyu pekiştiren bir başka örnek olarak tarihe geçti.
Sosyal medya platformları, Hanna'nın cinayetini protesto eden yüzlerce paylaşım ile bu trajediyi haykırdı. Kadın hakları savunucuları, olayın ardından yaptıkları açıklamalarda, “Bu artık bir son bulmalı ve kadınlarımızın yaşamı için mücadele etmeliyiz” ifadelerini kullandı. Sivil toplum kuruluşları, özellikle kadınların korunması yönünde önlemlerin acilen artırılması gerektiğinin altını çiziyor. Bu tür vakaların önüne geçmek için sadece yasaların değil, aynı zamanda toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor. Eğitimin, aile içi şiddet hakkında farkındalık yaratmanın ve cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önemi her geçen gün artıyor.
Hanna'nın cenazesi, aile ve dostlarının yanı sıra kadın hakları aktivistlerinin katılımıyla 30 Ekim'de toprağa verildi. Bu son yolculuk, birçok kadının sesi oldu ve yeni bir farkındalık hareketinin başlangıcını müjdeledi. Toplumsal dönüşüm, bu seslerin duyulabilmesi için elzem ve her bireyin bu mücadelenin bir parçası olması gerekiyor. Kadınların hayatlarını tehdit eden bu problemin çözülmesi için toplum olarak bir bütün halinde hareket edilmesi gerektiğinin altı bir kez daha çizilmiş oldu.Hanna’nın trajik ölümü, artık yeter demenin zamanı geldiğini tüm dünyaya haykırdı. Kadın cinayetlerine karşı mücadele etmek, yalnızca yasa koyucuların, kadın hakları savunucularının değil, her bir bireyin sorumluluğudur. Her kadının yaşam hakkına sahip olduğu, eşit şartlarda yaşaması gerektiği bilinciyle hareket etmek, gelecekte benzer trajedilerin yaşanmaması adına atılmış önemli bir adım olacaktır. Hanna’nın anısını yaşatma ve benzer trajedilerin önüne geçme amacıyla, herkesin bu mücadeleye destek vermesi gerekmektedir.